Öğrenciyi Anlamamak

Öğrenciyi Anlamamak

Okullar açıldı.

İlk hafta öğrencilerimin yarısı sınıfa gelmemiş. Okulun ikinci haftasında sonra öğrencilerin devamı sağlandı. Sınıf mevcudumuz elli öğrenciye yakındı.Bu yıl öğrencilerimi ve ailelerini iyi tanımak için sene başında veli toplantı hazırlığı yaptım. Toplantıda sınıf temizliği,öğrenci kıyafetleri, yardımcı ders kitapları, devamsızlık, geç kalma ve izin isteme gibi belli başlı konuları gündem maddeleri olarak belirledim. Öğrencilerimin durumunu yakından takip etmeyi düşünüyordum. On beş gün sonra velilerle bir toplantı yaptım. Ayrıca onlara çocuklarınızı sabah okula geldiklerinde kahvaltı yaptırın. Sizde erken kalkıp çocuklarınızı okula hazırlayın, çantasını kontrol edin. Ellini yüzünü yıkayıp saçlarını tarayın. Özellikle kız öğrencilere daha dikkat edin diye birçok öneri de bulundum. Maalesef velilerin yarısı dahi toplantıya gelmemişti. Ayrıca sabah derse geç gelmemelerini özellikle vurguladım.

Sık sık çocuklarının durumunu yakındam öğrenmek için okula gelmelerini söyledim. Bu yıl ikinci sınıftaki öğrenciler, yaz tatili sebebiyle okumayı unutmuş olabilirler diye ekledim. El birliği ile bunu aşmalıyız dedim. Eğer böyle bir durum varsa paniklemenin manası yok kısa sürede bunu atlatacaklar; yeter ki okula çocuğunuzu sormaya gelin,dedim.

Aradan bir ay geçti hala okula gelmeyen veliler vardı. Not gönderdim. Tüm uğraşlara rağmen ikinci ayın sonunda tek bir öğrencimin velisine ulaşamadım. Öğrencilerle haber gönderiyorum, telefonla arıyorum cevap veren olmuyor. Kız öğrencilerimden biri her gün bir ders saati geç sınıfa geliyor. Yanıma çağırdım çok masum görünüyordu. Velinin ilgisizliği beni sinirlendiriyordu. Sert bir şekilde anne veya baban okula niye gelmiyor durumunu sormuyor diye öğrenciyi payladım. Bu ne hal kızım saçını taramıyorlar, yüzünü yıkatmıyorlar, tırnakların uzamış, önlüğün kirli ne biçim annen var senin? Diye yüksek telden bağıra çağıra konuştum. Ben gelmeyen velilere sinirlenip kendimi tutamayıp öğrencime kızarken küçük kızın kuruyan dudakları zoraki açıldı yaralı bir kedi yavrusu sessizliğinde öğretmenim küçük bir kardeşim var. Onun sütünü ısıtıyorum, içiriyorum, altını değiştiriyorum, sonra okula geliyorum diyebildi. Kızgın öfkeli bir şekilde peki anne ne yapıyor diye sordum. Annem uyuyor, dedi. Ne biçin anneler var bu dünyada dedim kendi kendime ve sinirimden sınıfın içinde hızlı hızlı yürümeye başladım bir daha ona döndüm. Baban  ne yapıyor? “Babam erkenden işe gidiyor.” Ona sert tehdit içeren bir sesle, bundan böyle geç kalmayacaksın kalırsan velin gelmeden seni sınıfa almam dedim.

Geç kalmalar devam etti. Birinci yarı yıl sonuna doğru geldik. Sümeyye sürekli geç gelmeye devam etti. Onu ilk ders geç geldiğinden sınıfa almadım. Zaten derslerle ilgisi yoktu kimseyle oynamıyordu, çok zayıftı, fiziksel olarak birinci sınıf çocuğu gibi görünüyordu. Yürümekten acizdi. Teneffüslere bile sırasında oturuyordu, hep başı önündeydi.

Sümeyye iki gün okula gelmedi.Velisinin ilgisizliğine vererek kimseye sormadım. Dört gün olmuştu meraklandım sınıfa çocuklar Sümeyye’den haberi olan var mı diye sordum. Bir öğrenci öğretmenim annesi öldü diye cevapladı. Annesi mi? Evet dün gece evlerinin önü çok kalabalıktı dedi bir öğrenci. Annem cenazeye gitmişti. Sümeyye’nin annesini hastaneye yatırmışlar. Dün gece ölmüş, mezarlığa gitmişler.

Donmuş bir vaziyette sandalyeye oturdum.yüzümü avuçlarım arasına aldım, derinden imdat sireni kafamın içinde çalarak vücudumda kanım çekildi. Ne olmuş annesi ne zamanda beri hasta. Bunca zamandır ne yiyip ne içmiş kim elbiselerini yıkanış başını yıkamış. Ben bir anne olarak çocuğumu bir hafta başını yıkamasam ne olur? Adeta tüm dünya üzerime geliyordu. Her yerde vicdanım yüreğime oklar yağıyordu. Bu ölüm sahipsizliği, merhametsizliği. Anlayışsızlığı, kötü olmayı daha sayısını bilemediğim tüm olumsuzlukları kader gibi üzerime yapışmıştı. Merhamet ve şefkat mahkemesi hakkımda kalemi kırmıştı.

Sümeyye’nin annesi beş aydır kansermiş meğer. Ağır kanser hastası olduğundan kemoterapi tedavisi görüyormuş. Yedi aylık bir çocuğu varmış üstelik. Anne doğumdan sonra hastalanmış. Ailenin en büyük çocuğu da Sümeyye olduğundan çocuğun bakımı ona kalmış. Bebek gece sabahlara kadar ağlarmış. Sümeyye ona bakarmış. Annesi ağrı kesicileri aldığından sürekli uyku halinde bulunuyormuş. Bazı günler sabaha kadar onunla ilgilenirmiş. Sabah aç, uykusuz okula gidermiş.kantinden bir simit aldığı zamanlar da oluyormuş. Annesinin ölümüne kadar bu sıkıntı sürmüş.

Bu olayı detaylı öğrendikçe küçüldüm. Kendimden kaçacak yer aradım. Kalbim ,vicdanım ve aklım beni ayak altına aldılar. Ancak bu ceza bana azdır dedim. O masumun gözünden dökülen her damla göz yaşı şimdi kezzap olarak yüreğimi yakıyor. Bu yaramı kanamalı tutmak için elimden ne gelirse yapacağım. O masum çaresiz uykusuz, sevgisiz kimsesizi nasıl yalnız ve suçlu bıraktım. Bu gün bu çocuktan hiçbir üniversiteden öğrenemediğim şeyleri öğrendim.

Sümeyye beni insan sonrada öğretmen yaptı.

 

 

Kaynak : http://hurbakis.net/content/ogrenciyi-anlamamak#sthash.NJ5w8AMa.dpuf
Beğendim(0)Beğenmedim(0)