Sokak başında annesinde uzaklaşarak mızmızlık yapan üç yaşlarında bir çocuk… Annesi çocuğun elini tutmak için tüm uğraşlara rağmen geriye geri ayak sürçüyordu. “Bu oyuncağı istiyorum” diye çığlığı tüm bakışları onların üzerine çevirdi. Anne utangaç bir hareketle çocuğun yanına gelir şefkat kokan bir sesle “haydi yavrum hadi bebeğim gidelin” der çocuk bir heykel gibi yerinde çakılı kalır. Suratı asık, gözleri yaşlı, dudağı aşağı buzulmuş kararlı bir şekilde “oyuncağı istiyorum” diye bağırarak söyler. anne, sanki tüm dünya onu izliyormuş gibi, öfkeli ‘sakin’ maskesini takarak ona “sonra evladım canım” der.
Çocuk ipleri eline geçirmenin ikinci aşamasına geçerek yeni bir hamleyle çamurlaşmış su birikintisine oturur. O güzelim pantolonu çamur içinde bırakır. “Oyuncağı istiyorum” diye avazı çıktığı kadar çığlık atar… Anne etrafına şöyle bir göz atar seyirci sayısını tanıdık olup olmadığına bakar. Şükür tanıdık olmadığına sevinir. Gelip geçen, bakıp gülümseyen, çocuğa ters ters bakan, nıç nıç ses çıkaran bir tiyatroyu izler gibi onları izlediler.
Anne “bu çocuk beni elalemin içinde rezil edecek ne acımasız bir anne olduğumu düşünecekler, halbuki şimdi istediği oyuncağın aynısı evde var. Neredeyse bir odamızı oyuncaklarına dolu” der.
“Aman Allah’ım… Çok kötü bir anne gibi görünüyorum. Bizi izleyenler bu çocuğu aç susuz bırakıyorlar. Hiç bir şey almıyorlar diye düşünecekler.”
Annenin sinirleri gerilir. Kontrolü kaybedecek duruma gelir. Sert müdahale yapmaya başlar. Çocuğu kolundan sinirli bir şekilde çekerek sürüklemeye başlar. Etraftan sesler yükselir. Çocuk aile reisi olmanın üçüncü aşamasına geçişi çamurlu yere uzanarak trenin imdat kolunu çeker gibi çığlığı atar. Sesi tüm çarşıda yankılanır, geçip gidenler, seyirciler “aman hanım efendi sakin olun, çocuktur…” diye çocuğu elinden almaya çalışırlar, anne çileden çıkar, ne yapacağını şaşırır. Aklı duygunun peşine takılır.
Bir an duraklar, aklı devreye girer İtibarını kurtarmak için en kolay şeyi yapmaya karar verir. “başımın belası” der “hadi Oyuncağı alalım” der ve alırlar. Çocuk gülümser. Anne savaştan mağlup çıkmış bitkin bir haldedir… Bir kaç günde kendine gelmez.
Çocuk oyuncağı kurcalar kaş- göz aralığında kırar. Anne ve çocuk kaldırımda yürürken çocuğun gözü başka bir oyuncağa takılır. Çocuk hiçbir şey olmamış gibi, bir amirin memuruna emir verir edasıyla “anne” diye amirane seslenir. Anne “yine ne var?” diye dik dik kızgın gözlerinde aklı devre dışı bırakacak bir bakışla çocuğa, çocuk bakar “bu oyuncağı istiyorum.” der.
Zamane çocukları… Anne babasının nelerine evet diyeceğini nelerine hayır diyeceğini özel kuyumcu tartılarıyla tartarak bir kâhin gibi bilirler… Sevildiğini, anne babasının gözünde inanılmaz önemini olduğunu gözlerindeki çaresizlikten anlarlar… Üzerindeki şefkat şemsiyesiyle her sıkıntıdan kolay kurtulacaklarını bilirler.
Çocuk ailedeki ipleri eline alır. Aileyi yeni bir nizamname ile yönetirler, geziler, tatiller, randevular, sinema alışveriş her şey çocuğun canının istediğine göre olur.
Sonuç olarak, çocuk paylaşıma kapalı, bencil, uyumsuz ve mızıkçı bir hal alır. Bu durum 8-10 yaşına kadar devam ederse bunda sonra hiç bir önlem fayda vermez. Bu çocuklar ileriki yıllarda evliliklerini sürdüremez. İş değişiklikleri sık sık sürer. Hiç bir durumdan tatmin olmazlar. Böylece ataerkil, anaerkil ve en son çağ olan çocukerkil aileler çağına girmiş olur.
http://m.hurbakis.net/content/cocugu-anlamak

